Ermeni Soykırım Yasalarının Ardındaki Gerçekler-1
Bu yazı dizisinde olabildiğince sade ifadelere yer verilmiş olup, konu hakkında bahsedilenler akademik düzeyde bir tarih araştırmasıyla yazılmamıştır. Kronolojik olarak hem tarihçilerin hem de akademisyenlerin üzerinde uzlaştığı tarihsel olaylar bütünsel olarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Yazının amacı, Ermeni soykırımı hakkında belgelere dayalı bilimsel bir araştırma sonucu çıkarmak değil, aksine tıkanmış ve kendini tekrarlayan ve deyim yerindeyse kangren olmuş bir konuya/soruna çözüm yolu açabilmek adına, araştırmacılara bir fikir verebilmesi ve bilimsel bir tez oluşturulabilmesi açısından herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir düşünce ve tartışma ortamı yaratmaktır. Zaten iddia edilen soykırım zamanına ait belge ve arşivler kısıtlıdır. Bu konuda yazılmış yerli ve yabancı yayınlar sadece kendi görüşlerine göre yazılmış olup kısmi gerçeklikle, anı ve anlatılarla dayanan kaynaklara dayanmaktadır.
Yıllardır devam eden Ermeni soykırımı (Armenian genocide) iddiası ve tartışması Fransa ile birlikte yeniden alevlenmeye başladı. Fransa’nın 2001’de kabul ettiği “Ermeni Soykırımını Tanıma” yasasından sonra, “soykırımı inkâr edenlerin de cezalandırılacağı” yeni yasa önerisinin Fransa meclisine sunulmasıyla birlikte atmosfer iyice kızışmaya başladı. Şimdiden işadamlarımız Paris’te konferans yapacak salon bulamasa da, “anti-ermeni-lobi” faaliyetleri için Fransa’da. Cumhurbaşkanımız konuyla ilgili tepkisini bildiriyor; TBMM’de iktidar, muhalefet bu duruma tepkilerini ve önerilerini açıklıyor; medyada kimileri buna karşı çıkıyor, kimileri doğrudur diyor; diyor da diyor ama hiç kimse şunu akıl etmiyor!
Ne oluyor ve neden bunlar oluyor?
Fransa’dan önce 19 ülke bu yasayı yıllar önce onaylamışken bunlara tepkimiz ortaya çıkmadı da, şimdi ne oldu da gündemimize ateş gibi düştü?
Fransa, Türkiye ile çok iyi ilişkiler içerisindeyken niçin bu kararı alma ihtiyacı hissetti?
Neden Fransa, ABD gibi ülkeler konuyu bir adım daha ileri götürerek, bırakın soykırımı kabul etmeyi, inkârını bile suç sayacak ve para/hapis cezası ile yargılayacak kanun maddelerini yürürlüğe koymaya çalışıyorlar?
Bu durumları yıllardır gördüğümüz halde neden hala çok hassas ve aşırı tepkiliyiz?
Neden bu soykırımı kabul etmiyoruz, edemiyoruz?
Yaşanan soykırım gerçek mi? Yoksa asıl soykırımı Ermeniler mi yaptı?
Ermeniler niçin arşivlerini açmıyor? Türkiye’nin “Birlikte arşivleri açalım” şeklindeki samimi önerisine niçin sıcak bakmıyorlar?
Bize karşı alınmış bu cephelere karşı uluslararası platformda neden hep yalnız kalıyoruz? Kendimizi niçin ifade edemiyoruz?
Bütün bu olanların ardındaki gerçek sebepler nedir?
Sorular uzayıp gidiyor… Daha da gidecek gibi.
Bunun gibi sorulara maalesef hiçbir medyada doğru cevap bulunamıyor. Kimse bu konu hakkında sorulması gereken doğru soruları sormadığı gibi, alınan cevaplar da aynı şekilde yıllardır tekrarlanıyor.
Elbette tarihe bakıldığında bu konu birkaç satır yazı ile anlatılamaz ve açıklanamaz. Ama doğru sorular sorulursa aranılan cevaplar da bulunamayacak gibi değil.
Asıl sorun; sorunun kendisinde değil, doğru soruların doğru yere sorulmamasından kaynaklanmaktadır.
İşte! Doğru sorularla, Ermeni soykırımı iddialarının ardındaki yazılamayan asıl gerçek;
Devam edecek…
tabi canim bir ermeniler oldu hic turk olmedi siz melek bizler seytaniz iste sizler bukadar zalim insanlarsiniz hep kendinizi hakli bulursunuz ya bizim turklerimiz azerbeycanda yasayanlar onlara nasil zulumler ettiginizide bir arastirin siz acinacak bir milletsiniz boyle yaptiginiz surecede kaybeden millet olacaksiniz yazik cok yazik
Soykırım tanınsın! Devlet Ermenilerden özür dilesin!
Yıl 1915. İstanbul’da Beyazıt Meyda-nı’na darağaçları kuruldu. 24 Nisan’da İttihatçılar tarafından başlatılan Ermeni avı sırasında gözaltına alınan 19 Ermeni sosyalisti 15 Mayıs 1915 günü Beyazıt’ta idam edildi. Katledilen Ermeni sosyalistleri bir toplu mezara gömüldü. Adları ve neden öldürüldükleri 95 yıl sonra, Ermeni Soykırımı ilk ke…z bu topraklarda kitlesel olarak anıldığı sırada hatırlandı.
Ermeni Soykırımı’nı tanımak, yüzleşmek, bu insanlık suçunun taraflarını ve faillerini açığa çıkartmak bugünün sosyalistleri için tarihsel bir sorumluluktur.
Ulus-devlet soykırım üzerine kuruldu
1915 yılı Türk ulus-devletinin asıl kuruluş tarihidir. 19. yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu çökerken bir Türk ulus-devleti kurmak isteyen İttihat ve Terakki Partisi, bu topraklarda yaşayan, yaşadıkları yerler Ermenistan olarak anılan kadim bir halkı hedef seçti. Yalnızca Ermeni oldukları için 1,5 milyon insan katledildi.
Türkiye Cumhuriyeti, 20. yüzyılın ilk soykırımı üzerinde şekillendi. 1923’te iktidara gelecek olan eski İttihatçılar, Ermenilerin mallarına evlerine el koyarak ilk devlet sermayesini oluşturdu. “Ne mutlu Türküm diyene” ırkçı sloganı bu sürecin bir ifadesidir. Ermeni Soykırımı üzerinde yükselen Türk devleti 98 yıl boyunca zorla Türkleştirme politikalarını Ermeni düşmanlığını temel alarak uyguladı.
1915 Soykırımı ile hesaplaşmak Türk ulus devletinin kanlı temelleri ve resmi ideolojisi ile hesaplaşmaktır.
1915 ruhu yaşıyor
1,5 milyon Ermeni’nin katledilmesini emreden Talat Paşa’nın (kendisi asker olmadığı halde ünvanı paşadır) adı bulvarlara, sokaklara, okullara verildi.
2002’de misyonerlere karşı savaş başlatan Ergenekon, Talat Paşa’yı bayraklaştırdı. Ülkücü ve ulusalcı faşistler bu isim etrafında “Kızıl Elma” adını verdikleri kanlı ittifakı kurdu.
Sadece Ermeni olduğu için, 1915’i hatırlatan ve yüzleşme talep eden bir Ermeni olduğu için katledilen Hrant Dink, 1915 ruhunu taşıyanları topluma tanıttı.
Hrant’ı linç ettirenlerden Veli Küçük, Ergenekon davası sırasında yaptığı savunmalarda Ermenileri hedef göstermeyi sürdürdü.
2009 Nisan tarihli Kafes Darbe Planı’nı yazan Deniz Kuvvetleri mensubu subaylar, darbe ortamı yaratmak için 1915 ruhuyla Ermenileri hedef aldı.
98 yıl boyunca gerek eğitim sistemi gerekse medya Ermeniliği şeytanlıkla bir tuttu. 1915 gerçeği Türkiye halklarından saklanırken, yeni kuşaklara
Ermeni düşmanlığı üzerinden ırkçılık empoze edildi.
1915 Soykırımı ile yüzleşmek bir tarihi tartışma olmadığı gibi tarihçilere de bırakılamaz.
Sol ve 1915
Bu topraklarda 98 yıl önce bir soykırım yaşandı. Buna karşılık cumhuriyet sonrası Türk solunda Ermeni Soykırımı hemen hemen hiç anılmadığı gibi katliamı gerçekleştirenlerden de hesap sorulmadı.
Solun kimi kesimleri bugün hala 1915 Ermeni katliamının hesabını sorma mücadelesini bir “kimlik sorunu” olarak adlandırıp küçümsüyor. Geçen yıl, 98 yıl sonra ilk kez katledilen 1,5 milyon Ermeni’yi anan, anma törenini düzenleyen tek parti DSİP’ti.
Türk solunun kahraman tarihinden bahsedenlerin çoğu 1915 katliamına sessiz kaldı. Çünkü ilerici bir güç olarak gördükleri ve ittifak kurdukları Kemalist ordu-bürokrasi bu katliamın failiydi.
Cumhuriyet devriminin, 1923’ün “kazanımlarından” bahsetmek 1915’i savunmaktır. Bu topraklarda yaşayan herkesin Türk olduğunu söylemek 1915’i savunmaktır. Soykırıma uğratılmış bir ulusun adını hakaret ve küfür olarak kullanmak 1915’in karanlığını daimi kılma isteğinin ifadesidir. Hıristiyanlara, gayri Müslimlere karşı yürütülen nefret kampanyalarını ilhamlarını 1915’ten alır.
1915 katliamının hesabını sormak, Türk devletinin Ermeni halkından özür dilemesini istemek sosyalistlerin tarihsel görevidir.
Bu görev sadece geçmişle yüzleşmek değil bugün ırkçılık ve her türden Türk milliyetçiliği ile hesaplaşmaktır.
1915’i unutma!
19 Ocak 2007’de arkasından vurulan Hrant Dink’in tabutunun ardından yürüyen yüzbinlerce insan ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diyerek hem Ergenekon’un planlarını bozdu hem de resmi ideolojiye ölümcül bir darbe indirdi.
24 Nisan yaklaşıyor. Soykırımda yaşamını yitirenler sadece İstanbul’da değil, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da da anılacak. Bir tabuyu, Kemalist rejimin ve devletin üzerinde yükseldiği tabuyu yıktık ve şimdi yüzleşmenin yolunu açıyoruz.
Bu yoldan yürümek gerek.
98 yıl sonra katledilen 1,5 milyon Ermeni’yi anıyoruz.
SOSYALIST ISCI