Giresun Erkekleri Tembel
“… Erkeklerin çoğu kahvede yan gelip oturuyorlar. Kadınları çalıştırıyorlar. Bütün fındık işleri, ev işleri kadınlara ait. Bu nedenle tefecilerin elinden kurtulamıyorlar…”
Bu sözler Vatan gazetesinin 23 Temmuz 1941 tarihli baskısında gazeteci-yazar Neriman Hikmet’in köşesinde yer alan Giresun ile ilgili bir yazından alıntı. Yazı başlığı “Ey Giresunlular, 13 yaşındaki Haldun Sel, sizi gitmiş görmüş, bakın hakkınızda neler anlatıyor?” Yazıyı ilginç kılan başlığı değil, Anadolu’ya ilk kez seyahat eden ve yer olarak Giresun’u seçen bir çocuğun ağzından çıkan kelimeler.Yazıyı okumadan önce gazeteyi ve yazarını tanıyalım.
Buradaki Vatan gazetesinin bugünkü gazete ile hiçbir ilgisi yok. Ahmet Emin Yalman’ın ilkini 1923’te ikincisini 1940’ta çıkardığı Vatan gazetesinden söz ediyoruz. Köşe yazarı olan Neriman Hikmet o dönemin nadir ve cesur kadın gazetecilerinden biri. Daha sonra yayınevi kurmuş olan 13 yaşındaki Haldun Sel ise dönemin meşhur gazetecisi Kemal Haldun Sel’in oğlu. Yazıya konu olduğu bu yaşlarda Amerikan Koleji 6. Sınıf öğrencisidir. Her ne hikmetse 2. Dünya Savaşı yıllarında o kadar konu içerisinden bu yaşta Giresun’a ve sorunlarına el atmış olması ve Neriman hanımın bunu köşesinde dile getirmesi de ilginç.er. Yazının içinde tutarsızlıklar ve yanlış bilgiler mevcut olmasına rağmen dönemi anlatması ve Babıali gözüyle Giresun’un nasıl göründüğü açısından belge niteliği taşıyor.
Yazan: Neriman Hikmet
Bu sefer de yaman bir müstakbel meslektaşla karşılaştım. Tahsilini bitirince gazeteci olacak… Haldun Sel bu sene mektep tatili vesilesiyle Giresun’a gitmiş. Orada hoş, istifadeli günler geçirmiş. Avdetinde işittim ki küçük Haldun Giresun fındıkçılığı hakkında pek çok malumat toplamış. Ben de bunu duyar da durur muyum ya?.. Hemen elime telefonu aldım, kendisinden ertesi gün için görüşme rica ettim. Çocuk, hakiki bir gazeteci nezaketi ve inceliği ile bunu derhal kabul etti.
Sözleştiğimiz saat gelmişti. Nişantaşı’ndaki apartmanlarına gittim. Kapıyı Haldun Sel açtı. Zeki yüzüne Anadolu güneşi bir başka canlılık vermiş, biraz daha esmerleştirmiş. Hareketlerinde olgunluk ve serbestlik vardı. Karşılıklı oturup ta tanışıp konuşmaya
başlayınca laf arasında rica ettim:“Giresun fındıkçılığı ne vaziyettedir, bana onu anlat…”
Israrlarıma lüzum göstermeden meseleye girişti:
“Anlatayım… Sizi tatmin edebilirsem pek ala… İmtihanlar biter bitmez 18 Mayıs’ta Ege vapuru ile Giresun’a gittim. Geçen seneki istatistiklere göre mahsul 200 bin ton imiş fakat bu sene azalmış. Şehrin ön tarafına düşen ve aşağı bahçeler denilen bahçelerde bulunuyormuş, diğerlerini müthiş bir fırtına harap etmiş.Evvelce Giresun Rumların elinde iken fındık işleri ile onlar uğraşırmış. Topal Osman Ağa buranın ilk fatihi sayılıyor. Ondan sonra iktisadi hayat Türklere geçiyor. Ama bu şehirde fındık; hususi bir takım usullerle ihtimam görmeden kendi kendine yetişiyor. Halk bu fındık sayesinde geçiniyor, fakat fındığı ıslah yolunda bir takım fenni usullere başvurmaya çalışılmıyor, her şeyi tabiattan bekliyorlar. Zenginliği de fakirliği de… Fındık iyi oldu mu refaha kavuşuyorlar, fena oldu mu zarurete düşüyorlar. Bütün musibetleri evvelceden karşılayıp hal çarelerini aramıyorlar…
gazeteci-yazar neriman hikmet
Halbuki yerli halk baştan başa fındıkçı… Esasen yine onların en büyük kusuru budur. Tamamıyla fındığa bel bağlamışlar ve her şeyi tabiattan bekliyorlar. Bu havalide daha pek çok işler yapabilirler. Sebzecilik, ziraat, hayvancılık ve her türlü işe toprakları müsaittir. Mesela Şibinkarahisarlılar hem fındık yetiştirir hem de buğday ziraatı ile meşguldürler. Bu suretle de hiçbir zaman Giresunluların düştüğü müşkül anları geçirmezler.
Ayni zamanda da Giresun erkeklerinin bir çoğu tembel… Kadınları çalıştırıyorlar. Bütün fındık işleri, ev işleri kadınlara ait… Erkeklerin bir çoğu yanlız kahvelerde yan gelip oturuyorlar. Ben doğrusu buna hayret ettim. Erkeklerin böyle olduklarını ne duydum, ne de görmüştüm. Anadolu’ya ilk gidişimdi.
İşte bu huyları yüzünden bir türlü tefecilerin elinden kurtulamıyorlar. Hele mahsulün fena olduğu sene… Mesela bu sene fındık eyi değil mi? Onlar tutuyorlar gelecek yıla güvenerek, mahsulün bol ve güzel olacağını düşünerek faizle borç para alıyorlar. Fakat o sene de fındık iyi olmuyor, borçlarını tamamıyla ödeyemiyorlar. Böylelikle de seneden seneye faizle beraber bir yığın borçları toplanıyor. Bir türlü de kendilerini toplayamıyorlar. Hep önlerindeki senenin fındığına dayanarak daima borçlu bir hayat sürüyorlar.”
“Peki, Haldun dedim. Fındıklar nasıl toplanıyor? Nerelere ne şekilde sevk ediliyor, gördünüz mü?
“Her şeyi görmedim. Benim gittiğim zaman fındıklar henüz toplanacak halde değildi. Ama tetkik ettim. Zamanı gelince fındıkları genç kızlar, kadınlar bahçelerden topluyorlar, harman yapıyorlar sonra bir kısmı kırılıp torbalara dolduruluyor bir kısmı öylece kalıyor.
“Fındıkları köylü kaça veriyor?
“12’ye, bu sene 19 olacakmış. Çünkü mahsul azaldıkça satış fiyatı yükseliyor. Halkın bunda da bir kusuru var. Mahsul olur olmaz hemen satmak istiyorlar. İlk fırsatta 12 kuruştan veriyorlar. Halbuki biraz dursalar daha yüksek fiyatlarla satabilecekler. Unutmayalım ki İstanbul’da biz fındığın kilosunu 60 kuruşa alıyoruz. Fakat Giresunlular mahsulü ucuz elden kaçırmalarına sebep olan borçlarıdır. Hemen satıp ödemek istiyorlar.
Giresun’da bir fındık fabrikası ve aynı zamanda tarım birliği mevcut. Ayrıca da ecnebi firmalı fındık ticarethaneleri var. Bunlar İsviçre ve Alman tüccarlarıdır.”
“Giresunluları bu vaziyetten kurtarmak için nasıl bir hareket düşünülebilir acaba?”
“Herhalde deva yine Giresun’daki tarım birliğindedir. Bu meseleyi o üzerine almalı, bir hal çaresi bulmalıdır. Hem onların yararlarına olan yarıcılık usulünü de muhakkak kökünden kaldırmalıdır. Tembel mal sahibi diğerine yalnız çalışması için ortakçılığı teklif ediyor. Karı yarı yarıya pay ediyorlar.”
Haldun susmuştu. Fakat birden çok tuhaf bir şey hatırlamış gibi gülerek:
“Bakınız size bir şey anlatayım: Orada fındık toplama mevsimi gelince genç kızlar bahçelere gidiyorlar. Toplarken
ağızlarına bir tek fındık koymuyorlar. ‘Cühezleniriz’ yani zehirleniriz diye ödleri kopuyor. Fındık toplama mevsiminin havası fındık yenirken böyle bir hadise meydana getiriyormuş. Bu benim çok tuhafıma gitti. Herhalde yemesinler diye uydurulmuş olacak…
Yazının Giresun ile ilgili kısmı burada bitiyor. Sonuç olarak 13 yaşındaki bir çocuğun bu şekilde söz etmesi pek mümkün görünmüyor. Yazı diline bakılınca Giresun yöresinin ağzıyla not edilmiş olduğu belli oluyor. Hele ki sebzecilik, ticaret, Rumlar ve Topal Osman Ağa ile ilgili sözleri pek tutarlı değil. Ancak Giresun’da o zamanlarda yabancı tüccarların bulunduğunu öğreniyoruz. Ayrıca Giresun’da fındıkçılığın durumu, erkeklerin kahve olayı, kadınların gerçekten çok çalıştırılması ve tefecilik hakkında söyledikleri pek de yalan değil. Ama bu yazıda yüzde yüz gerçek olan bir şey var;
Haldun bey, fındığı yaş olarak fazla yerseniz gerçekten cüherlenirsiniz yani karnınızı ağrır ve tuvalete yetişemezsiniz.