Giresun Kalesi’nde Toplu İntihar
VI. Mithridates ile ilgili yazılarımda Giresun Kalesi’nde bahsetmiştim. Tarih boyunca pek çok olaya tanıklık etmiş olan bu kalenin kral Mithridates’in ailesi ile ilgili de tanıklığı bulunmaktadır. Ne yazık ki talihsiz Mithridates’in başından geçen olaylar gibi ailesini de hazin bir son beklemekteydi.
Pontus’lardan önce Giresun’un adı Kerasus(Kerasous, Kresus) idi. I. Pharnaces zamanında Pontus’ların egemenliği altına giren şehrin adı Pharnakia(Farnakyes) olarak değiştirilmişti. Giresun Kalesi’nin MÖ. 183-177 yılları arasında Pontus’un beşinci kralı I. Pharnaces tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kale duvarları yüksek yapılmış olup hem deniz tarafına hem de kara tarafına hakim bir tepeye kurulmuştu. Kale içinde saray, mabet yerleri ve taş mağaralar mevcuttur ve günümüze ancak kalıntıları ulaşabilmiştir.
Son savaşına katılmadan önce kral VI. Mithridates sanki başına gelecekleri bilircesine en güvenli yer olarak gördüğü Farnakyes kalesine(bugünkü Giresun Kalesi) ailesini yerleştirmişti. Kale içinde bırakılan ailesinin mevcudunu tam olarak bilemiyoruz. Ama 6 eşi olduğunu tarih yazmaktadır.
Mithridates savaşa gitmeden önce eğer başına bir şey gelirse ve Romalılar kaleyi işgal ederlerse ailesine ne yapacakları konusunda bilgi göndereceğini söyler. Savaş sonunda yenilen kral en güvendiği adamını Giresun kalesine gönderir. Emir gayet açıktır: “Romalılara esir düşmektense kendinizi öldürün!”
Aile bireyleri bu emre uyarak kale içinde toplu şekilde intihar etmiştir. Kimi tarihçilere göre 40 kimisine göre 200’den fazla kişi toplu olarak intihar etmiştir. İntihar şekli olarak aile fertleri zehri tercih etmiştir. Bunun yanında muhafız askerlerin akıbeti belli değil. Kimi tarihçilere göre bu askerler Romalılara teslim olmuşlar ancak idamdan da kaçamamışlardır.
Bugün piknik, mesire ve eğlence alanı olarak değerlendirilen Giresun Kalesi’nin bir zamanlar içinde toplu intiharların yaşandığı bir yer olduğunu bilmek insana biraz hüzün biraz da ders veriyor. Ne zaman Giresun Kalesi’ni dolaşsam tarihin bu olay örgüsünü anımsar ve tarih boyunca Anadolu insanının -milleti ve menşei neresi olursa olsun- asla esareti kabullenmediği gerçeğini bir kez daha görürüm.