İpeksi Bir Sinire ve Bakışa Sahip Olmak 2/2
Bir cumartesi günü takıldım peşine…
Gazetesini okumaya başladı. Beni fark etmemişti. 1 saatlik otobüs yolculuğunda sadece 1 sayfa okuyabildi. Normaldir dedim içinden.”3 kelimeyi 3 dakikada söyleyen, 1 sayfayı da 1 saatte okur!” Otobüsten indikten sonra metroya bindi. Sürekli sağına soluna bakıyordu. Sanki takip edilmekten korkuyor gibiydi. Bir ara gözden kaçırdıysam da metro çıkışında onu gördüm. Caddede düz giderken birdenbire camiye girdi. Hayırdır dedim. Namaz vakti değil, Cuma değil. Ben de girdim peşinden. Cami tuvaletine girdiğini gördüm. “Sanırsam abdest alıp namaz kılacak!” diye düşündüm.
Yaklaşık 5 dk. sonra tuvaletten çıktı ama bir tuhaflık vardı. Bu o değildi. Ya da bu, o değildi. Elbiseler aynı ama yüzünde bir değişiklik vardı. Çınar ağacının kenarına saklanıp yanımdan geçmesini bekledim. Yaklaştıkça yüzündeki o değişikliği fark edince şok oldum. “Olamaz!”
Yüzünü değiştirmişti. İnce bir bıyık takmış, kafasına da bir peruk geçirmişti. İyi de bunu neden yapmıştı? Kimden kaçıyordu? Tanınmamak istemesinin altındaki sebep neydi? İyice meraklanmaya ve heyecanlanmaya başladım. Camiden çıktı ve caddede yürümeye başladı. Şişli camisinden çıktıktan sonra Harbiye istikametine doğru 5 dk. yürüdü. Osmanbey’e gelirken birden sola saparak ara sokağa girdi. Burası konfeksiyoncuların toptancı yeriydi. Merakım daha da artmaya başladı. Ara sokaklarda ilerledikten sonra bir hana girdi. Hana doğru yaklaştım ve gizlice bakarken onun merdivenlerden yukarı çıktığını gördüm. Yavaşça ve kendimi belli etmeden merdivenlerden yukarıya çıktım. Uzunca bir koridordan geçip bir odaya girdi. Koridordaki bütün odaların içerisi görünüyordu. Büyük ve geniş camlardan baktığımda içerisinin bir konfeksiyon atölyesi olduğunun farkına vardım. Farkına vardım ancak onun burada ne işi vardı?
Camdan baktığımda onun kısa boylu bir adama para verdiğini gördüm. Acaba ne parasıydı bu? Sonra odadan ayrılarak bir yandaki odaya girdi. Merakım iyice artmıştı. Aklıma türlü türlü şeyler gelmeye başladı. Düşünsenize; bir adam birine para veriyor ve diğer odaya giriyor. “Acaba çapkınlık mı yapıyor?” diye düşündüm. Yavaşça ilerledim ve onun girdiği odaya yöneldim. O oda da camla kaplı ve içerisi gayet net görünüyordu. Birdenbire duyduğum bir ses ile irkildim. Beklemediğim anda duyduğum bu ses odadan geliyordu. İnanamadım. Bu, klasik müzikti. Konfeksiyon atölyesinde klasik müzik? Şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra camdan içeriye doğru baktım.
Soyunmaya başladı. Önce ceketini sonra gömleğini çıkarttı. “Tamam! İş anlaşıldı. Kesin şimdi odaya bir kadın gelecek!” İyi de içerisi görünüyordu. Anlam veremedim. Görünmemek için duvara yaslandım. Odaya gelecek olan beni görmesin diye bir kenara çekildim. Ama merak ediyordum. Gerçekten bir çapkınlık mıydı diye düşünürken elinde büyükçe bir çanta olan güzel bir kadın beni haklı çıkarırcasına içeriye girdi. Beni fark etmemişti. İçeriden konuşma sesleri geliyor ama bir türlü içeriye bakamıyordum. İçimden, “Tamam işte göreceğini gördün, dön artık!” derken bir yandan içeriye bakmak ve o sahneyi görmek istiyordum. Bu kararsızlıkla mücadele ederken omzuma dokunan bir el ile neredeyse kalp krizi geçiriyordum. “Buyur bey, kime bakmıştınız?” Sanki hırsızlık yapan bir suçlu gibi hissettim kendimi. Kendimi toparladım ve “Yok birader, dolaşıyorum. İçerideki arkadaşım onu bekliyorum.” Dedim. “Ha, öyle söylesene. O arkadaş iki haftada bir gelir. Gerçi pek anlamam bu işlerden ama gelir parasını verir, işini halleder gider. Tuhaf bir adam ama patrona yüklüce para verdiği için durumu idare ediyoruz.” Ben de, sanki durumu biliyormuş gibi başımı sallayarak söylediklerini onayladım. Adam sessizce geldiği gibi arkasını döndü ve gitti. “Demek, çok para veriyor! Zaten kadın da çok güzel!” diye düşünürken o kadın odadan çıktı. Şaşırdım. “Ne çabuk oldu bitti ya! Bu kadar da kısa olur mu canım! Hem bir sürü para ver hem de 2 dakikada bitsin!” Yavaşça cama yöneldim ve içeride onu izlemeye çalışırken en büyük şoku yaşadım. Üzerinde sadece fanila ile duran o, buram buram terlemesine rağmen klasik müzik eşliğinde kendinden geçiyor ve şarkıya eşlik ederek ritmik bir şekilde elindeki şeyi bir oraya bir buraya gezdiriyordu.
Evet, şarkı eşliğinde ütü yapıyordu. Yanlış duymadınız, bildiğimiz ütü. İpek iç çamaşırlarını bir yandan okşuyor bir yandan da buz pateninde kayan bir balerin gibi ütüyü hareket ettiriyordu. Rengârenk gecelikler, sütyen ve donların üzerinde ütüyü gezdirirken sanki kendisinden geçiyordu.
Onun neden ipeksi bir sinire ve bakışa sahip olduğunu anlamışken, öğrencilik yıllarında harçlığını kazanmak için Osmanbey’de ipek çamaşır imalat eden bir dükkânda ütücülük yaptığını anlattığını sonradan anımsayacaktım.
O, eski günleri özlüyor ve o zamanları tekrar yaşamak, kendisini mutlu etmek için bir nevi terapi gibi -üzerine para vererek- ipek iç çamaşırlarına dokunup ütü yaparken kendi iç huzurunu yaşamanın ve yaşatmanın mutluluğunu yaşıyordu.
O, huzurunun, ipeksi sinir ve bakışının sırrını bulmuştu. Ya biz?
Beğeniniz için teşekkürler.
Çok etkileyici bir hikaye gerçektende, sonunu tahmin edemediğim, nadir hikayelerden.
Çok teşekkürler.
arabayarislari.com/