Kabasakal’dan Badem Bıyığa
Bir zamanlar badem bıyık değil kabasakal modaydı. Modaydı dedim ama insanlar yakıştığından dolayı değil şirin görünmek ve yükselmek için kabasakal bırakıyordu. Artık adına akıllılık mı dersiniz yalakalık mı, bilemem.
Bahsettiğim yıllar Abdülhamit’in istibdat yani baskıcı dönemi. Aralayalım tarihin unutulmuş ama günümüze ders olacak tozlu yapraklarını.
Yıldız İstihbarat Teşkilatı
Padişah II. Abdülhamit, 1. Meşrutiyet ile oluşturulan Meclis’i 1880 yılında kapatarak kendisine bağlı Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı kurar. Bir sürü hafiye padişaha çalışmakta olup ve adına jurnal denilen binlerce ispiyon yapılmaktadır. (Bu hafiyeler maaş, para, toprak gibi hediyeler ile ödüllendiriliyordu.) Padişah, kendisine karşı darbe yapılacağı korkusu ile muhalif olanları, aleyhinde konuşanları, gazetede yazanları, toplulukta konuşanları bu hafiyeler sayesinde tutuklatıyor ve sürgüne gönderiyordu… Ama kantarın topuzu biraz fazla kaçmıştı!(Günümüzü anlatmıyorum, eskilerden bahsediyorum.)
II. Abdülhamit gür ve kaba sakala sahip biriydi. Artık jurnal ve yalakalık öylesine had safhaya ulaşmıştı ki; kendisinin de sakallı kişilere karşı imtiyaz göstereceği düşüncesi bütün İstanbul’un diline dolanmıştı. Sırf sarayda ve ordu erkânında yükselmek için cübbe giyip, sakal bırakan bir sürü insan vardı. Kabasakal bırakınca korumalığa, polisliğe, hatta ferikliğe(general rütbeliği) yükseleceğine inanan insanların sayısı gittikçe çoğalıyordu. Yani sizin anlayacağınız; o zamanda kabasakal bırakmak modaydı! Şimdilerin badem bıyığı ve el öpmeleri gibi düşünebilirsiniz.
Bu kişilerden en meşhuru Abdülhamit’in baş hafiyesi Kabasakal Mehmet Paşa’dır. Hafiye Teşkilatı içinde Mehmet Paşa gibi onlarcası da bu modaya uymuştur.
O zamana dair bir hikâye ile yazımı sonlandırayım.
Faik Paşa
Uzun ve kaba sakalıyla tanınan padişah yaverlerinden(komutan postacısı, haberci,) Faik Bey zamanı gelince sakalı sayesinde yüksek mertebeye erişme hayali kurmaktadır. Ancak bizim yaver biraz keyfine düşkün hovarda birisiymiş. Birgün çilingir sofrasında oturup eğlenirken tam sofradan kalkacağı sırada yanında bulunan bir kişi muhteremin sakalını peçete gibi tutup ağzını silmiş. Kabasakal yaver de hemen söylenivermiş:
“Yahu müslüman sen ne yaptın? Senin ağzını sildiğin bu sakal benim geleceğim, saadetim. Ben bu sakal sayesinde miralay(alaybeyi) oldum. Daha liva(alay komutanı) olacağım, ferik olacağım!”