Konuşan Türkiye’yi Avrupa Duydu
Bir zamanlar gazeteler, futbolda Avrupa takımlarına karşı 1-0 yenildiğimiz futbol karşılaşmalarını “Yenildik ama ezilmedik.” manşetiyle duyururlardı. Sonrasında gol atabildiğimiz ve yendiğimiz karşılaşmalarda stadlardan şu marş yükselmeye başlamıştı: “Avrupa, Avrupa duy sesimizi… Bu gelen Türkün ayak sesleri..” Sonunda bunu başardık. Kulağı sağır Avrupa’ya sesimizi duyurduk!… Nasıl mı?
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu başkanı övüneceğimiz ve gururlanacağımız bir açıklama yaptı. Mobil kapsama bakımından dünyada en geniş kapsama alanına sahip birinci ülke olan Türkiye’nin cep telefonu kullanımında lider ülke olduğunu belirterek, Türk halkının aylık mesaj atmada Avrupa birincisi, konuşma süresi bakımından da Fransa’dan sonra ikinci olduğunu belirtti.
Gururluyuz!..
Konuşan Türkiye işte bu!
Tık tık mesajlaşmada kişi başına 211 mesaj ile Avrupa birincisiyiz. 261 dk. ile Fransa’nın arkasından ikinciyiz. Son tahminlere göre Fransa’yı da geçtiğimiz öne sürülüyor. Konuşamasak da mesaj atmak bir telefon kadar yakınımızda. Hayatımız konuşma ve mesajlaşma ile geçiyor.
Ne kadar da çok konuşuyoruz!..
Bu kadar konuştuğumuza göre en ileri demokrasiye ulaşmışız demektir. Zira demokratik olmayan ülkelerde böyle çok konuşamazsınız. Bakın dünyanın demokratik olmayan ülkelerine, konuşabiliyorlar mı? Nerdeeee!
Peki, konuşuyoruz da acaba ne konuşuyoruz?
Nasılsın, iyi misin, havalar orada nasıl, yağmur var mı, bugün ne giydin, akşama maça gelcen mi, derbi ne olur, kahvede buluşalım mı, hangi kuaföre gittin, canım ne yesem yarıyo, ayol çok ucuza almışsın ben de alayım, bizim oğlanın derdi bitmiyor, kız da kocaya gidemedi, komşundan ne haber, yazlığa gidecek misin, hayırdır bu saatte niye aradın, hiiç öylesine arıyayım dedim, fazla yazmasın sana, yok bana yazmaz, ben de 5oo dakika bedava var, konuş sen konuş…
Evet! Konuş babam konuş. Nasıl olsa “Konuşmak” bedava… Hatta, konuştukça kazanıyorsun.
Peki, cep telefonunda konuştuğumuz kadar başka yerlerde konuşabiliyor muyuz? Soralım ileri demokrasinin konuşmada birinci olan vatandaşına:
Evinde eşinle, çocuğunla bu kadar konuşuyor musun?
Çocuğunun öğretmeni ile, doktorunla bu kadar konuşuyor musun?
İş yerinde amirinle, memurunla bu kadar konuşuyor musun?
Sokakta, yolda ya da işinin düştüğü bir kurumda bu kadar konuşuyor musun?
Oturduğun mahalledeki muhtarınla, belediyenle bu kadar konuşuyor musun?
Çöpçatan TV programlarına bağlanıp konuştuğun kadar bir tartışma programına bağlanıp konuşabiliyor musun?
Seni ilgilendiren seçimler için sandıkta konuşabiliyor musun?
Sesini, seçtiğin vekillere, meclise duyurabiliyor musun?
Eleştiri ve özgür düşünce hakkınla istediğin yerde konuşabiliyor musun?
Bir toplantıda, bir protesto gösterisinde rahat konuşabiliyor musun?
Kendin için olmasa bile bir başkasının hakkı için konuşabiliyor musun?
Hakkını aramak için, adalet ve hukuk için korkmadan, yılmadan yürekten konuşabiliyor musun?
Eğer bunları konuşamıyorsan, BOŞA KONUŞUYORSUN BOŞA.
“DOLU” mu konuşmak istiyorsun?
Maalesef, bu bedava değil. Bunun bir bedeli var: kimisi parayla kimisi de hürriyeti ile öder.
“BOŞ”una birinci olmadık yani!..