Necmi ile Necmiye- 2 (Gerçek bir Aşk Öyküsü)
Necmi ile Necmiye, bir öğle tatilinde tanışmışlardı. Önce pastane köşelerinde buluşmalar, ardından sinema geceleri derken, bir kahvehanede yapılan sade bir düğünle dünya evine girdiler. Necmiye işi bırakıp evinin hanımı oldu. Önceleri çok mutluydular. “Hemen çocuk yapmayalım, hayatımızı yaşayalım” dediler. Dedikleri gibi de oldu. Gezdiler, eğlendiler. Cinsel yaşamları da çok iyiydi. Bıkmıyorlardı birbirlerinden, sürekli birlikteydiler. Fakat feleğin 3 yıl sonra onların başına kötü ağlar öreceğini nerden bileceklerdi ki?
Bu mutlu yılların ardından Necmiye amansız bir hastalığına yakalandı. İlaçlar tedaviler pek sonuç vermedi. Cinsel isteksizliği başlamıştı. Doktor, onlara 2 yıl sürecek ilaç tedavisi süresince cinsel ilişkiyi de yasakladı. “Yandım Allah” diyordu Necmi. Günler geçtikçe sıkıntılar artmaya başladı. Tedavi için çok para harcamışlardı. Zaten sıkıntılı olan bir ilişkinin ucuna maddi sorunlar da eklenince, Necmi için hayat iyice çekilmez hale geliyordu. Her ne kadar Necmiye’ye ağır fırtınalar yansıtmasa da küçük rüzgârlar estiriyordu. Ama bir çözüm bulmalıydı. Bulmalıydı ama nasıl? Çapkınlık yapayım diye düşündü bir ara. Ama korkuyordu da bir yandan. Hem cesaretinden hem de Necmiye’den. Karadeniz kızıydı Necmiye. “Vallahi bir öğrenirse vurur beni.” diyordu Necmi.
Necmi, pek razı gelmese de, maddi sıkıntılar yüzünden Necmiye’nin tekrar çalışmaya başlamasına itiraz etmedi. Zamanla maddi sıkıntıları biraz azalmaya başladı. Akşam vardiyasında çalışmaya başlayan Necmiye de bu durumdan pek hoşnut değildi. O da özlüyordu Necmi’yi ama elinden bir şey gelmiyordu.
Eve geç saatlerde gelen Necmiye zamanla şüphelenmeye başladı Necmi’den. Gecenin 12’si olmadan eve gelen Necmiye kocasını hep yorgun ya da uyuyakalmış olduğunu görüyordu. Olayların da farkındaydı. Kocasına kadınlık yapamadığının bilincinde, mahcup ve üzgündü. Bir yandan da kocasını bu halinin sorumlusu olarak kendini görüyordu. İyice aklı karışmaya başladı. Türlü türlü düşünceler beliriyordu kafasında. “Beni aldatırsa ben ne yaparım?” Önce korktu, ama sonra düşündüğü “Aldatılan kadın ve intikamı” senaryosunu gözünde canlandırdı. “Bana bunu yaparsa. Gebertirim onu!” konulu film haline getirdi.
Necmi’nin son zamanlarda garip davranmaya başlaması Necmiye’nin dikkatinden kaçmadı. Akşamları sürekli kahveye giden adam sanki ev kedisi olmuştu. Hatta hafta sonları kankaları ile ormanda piknik yapmak için, pembe yalanları ile bezediği ricalarını ve dönüşünde getirdiği, pahada ucuz ama tatlı, okşayıcı sözleri ile değerini artırdığı hediyeleri de unutmuştu Necmi.
Necmiye’nin çalışmadığı bir Pazar gününde, kahvaltıya şu sözler eşlik eder:
– Canım. Bak! Bana kızmıyorsun değil mi?
– Yok, Necmiye’m. Neden kızayım sana!
– Ne bileyim ben… Biliyorsun… Sana karşı mahcubum.
– Olur mu hayatım. Aynı şekilde ben hasta olsaydım bana kızacak mıydın?
– Ya… Seni böyle eskisinden farklı görünce, insan ister istemez…
– Ne olur şüphelenme benden. Hem sana kızar mıyım ben. Dünyamı aydınlatan nurumsun sen.
– Sağol erkeğim. Çok anlayışlısın. Kendime kızdım şimdi.
– Niye? Neden kızdın kendine?
– Bir an için senden şüphelendim “beni aldatıyorsun diye”. O yüzden.
– Olur mu kır çiçeğim. Senin gibi, gülüne doyamadığım bir meleği, şeytanla aldatır mıyım hiç!
– Valla yemin et. Bak! Eğer bunu yaparsan inan seni öldürürüm.
– Yaparsam eğer, canım sana helaldir. Acıma bana, yalvarsam da.
– Sen bana Allahın verdiği bir lütufsun. Seni çok ama çok seviyorum.
…
Günler geçer…
Necmi’nin evde olmadığı bir vakitte Necmiye evi temizlerken yatakta uzun, siyah bir saç teli bulur. Şaşırır! “Acaba kendi saçım mı?” diye düşünmez bile. Çünki saçları kumraldı. Her evli kadının yaptığı gibi kocasının eşyalarını karıştırmaya başladı. “Bir resim, bir mektup ya da ruj lekesi olmalı.” diye düşündü. Filmlerde hep öyle olurdu ya! Bulamadı, kendini haklı çıkaracak delilleri. Oturdu bir köşeye, gözlerinde boncuk, boncuk gözyaşlarıyla
Devam edecek