Okuma ve Bilgilenmenin Üzerine
“Bu yazım 1989 yılında yerel bir gazetede yayınlandı. Bugünlerde yaşadığımız olayları gözönüne alırsak bu yazının sanki bügün yazılmış olduğu hissine kapılabilirsiniz. Ama bu yazı 20 yıl önce yazıldı, sanki bugünleri yaşamışım gibi.”
Kahvehanelerdeki “OKUMA KÖŞESİ” uygulamasının verimsiz sonucu, çok acı bir gerçeği ortaya çıkardı.Gerçekten “Okuyan, düşünen ve tartışan bir toplum” olmadığımız gerçeğini.
Süregelen uygulamayla okuma köşelerinde doğru dürüst kitap bulunmadığı gibi (bazı yerlerde yok denecek kadar az) olan yerlerde, kitapların toz kapladığı ve en önemlisi; kitap okumak yerine daha çok görsel zevklere hitap eden magazin türü yayınların takip edildiği görülmektedir.
Bu durum; “Okumamak ve bunun doğal sonucu: bilgisizlik, bilimsel düşünceden yoksunluk, kişisel ve toplumsal yaşamda tutarsızlık, dengesizlik, geri kalmışlık çizgisi ve sorununu ortaya koyuyor.”
Bilim, teknoloji ve toplumsal yaşamda eğitime, okumaya önem vermeyen, bu konuda ilerleme göstermeyen toplumlar dünya sıralamasında gerilemeye ve çağın gerisinde kalmaya mahkûmdur. Gelişmiş ülkelerde: örneğin Japonya’da, yapılanmış, sistemli bir eğitim-öğretim olmasına rağmen hala yeni reform tasarıları arama çabası görülmektedir.
Bilim, her geçen gün daha fazla insanın hizmetine açılıyor. Ve insanlık günden güne iyiye gidiyor. Peki, bizler gelişen, ilerleyen dünyamızda kendimiz, toplumumuz ve insanlık için ne yapıyoruz? Çok geniş ve köklü bir potansiyele, bilgiye sahip olmamıza rağmen, sağlıklı ve dengeli düşünen bir toplum olarak değil, bunun yerine köhne bilgilerle, dogmalarla düşünen insanlar yığını olarak gelişiyoruz. Düşünce yeteneğimiz, tartışma becerimiz iyice körelmiş. Genç dimağlarımızı köreltip onları okusunlar (!) diye kahvehane köşelerine atmışız. Bizler deyim yerindeyse, “gereksiz ve lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi niteliğine bürünmüşüz. Ama bu durumda dikkatle ve önemle düşünülmesi gereken bir nokta var!
Eğer bizler insan olarak sosyal bir hayatta yaşıyorsak, varsak; Bu varlığımızın bir koşulu olmalı. Bu koşul da; Kendimizi geliştirmek, bilinçlendirmek, olaylar karşısında doğru tavrı koyabilmek ve toplumumuzun gelişimi için katkı(lar) da bulunabilmektir.
Tarihsel süreç, günlük yaşam, bilim, politik savaşımlar gibi olguları görebilmek, daha doğrusu kişinin kendisini ve toplumunu ilgilendiren bu gibi konular, sorunlar hakkında düşünebilmesi ve tavır alabilmesi için bilgi sahibi olması gerekir. İnsan, toplumda yaşama bilincine ancak bilgilenmeyle: okuyarak varabilir. Bu bilince erişmiş bulunan fertlerin davranışları çok daha anlamlı ve etkili olur. Yine ancak bilgilenmeyle kişisel ve toplumsal sorunlar bilinecek, ona göre yürütülecek politika ile dengeli, çağdaş bir sosyal yapıya kavuşulacaktır.
Sağlam, güvenilir, özgür, ilerici daima gelişen çağdaş bir toplumun yolu “bilgilenme ve aydınlanma”dan geçer.
“Düşünce çok önemlidir!” diyorum bir parantez açarak. Çünki; İnsan yaşamını, düşünceler yönetir. Toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar ve yasaların yüzü bilimsel düşüncenin temeli olan dünyaya ve olaylara çevriktir. Düşünceyi besleyen de bilgidir. Ve bilgi, ancak okumayla, araştırmayla, deneyle elde edilir. Okumak, insanı düşünmeye zorlar. Düşünmek ise davranışlara yön verici bir nitelik kazandırarak bizi gerek kişisel yaşantımızda gerekse toplumsal yaşantımızda olgunlaştırır, anlamlaştırır. Kanımca da Atatürkçü çizgide ilerleyen/ilerlemek isteyen kişilerin ve toplumun bir parolası da; “Bilgilenme ve bilimsel düşünce” olmalıdır.
Amaç daha iyi, daha ileri çağdaş bir toplum ise; Buyurun!
“OKUYALIM, OKUTALIM, BİLGİLENELİM, BİLGİLENDİRELİM.”
Not: Yarınki İleri gazetesindeki yazım “Bilgilenme ve Bilimsel Düşünce” (Nasıl Bilimsel Düşünülür) olacak.
Giresun İleri gazetesi 2 Mart 1989, sayı 5276
Teşekkürler Hasan Yılmaz. Yorumunuzun sonunda öyle bir söz söylediniz ki; Ben bu söze en az 10 yazı yazarım. “Atatürk, bunca savaş, karışıklık ve kaos içerisinde kitap okumaya ne zaman fırsat bulmuş.” Sözünüz yorum değil, ders alınması gereken bir mesajdır. Elinize sağlık.
Geniş zamanlı bir yazı olmuş. Bazı şeylerin değişip de yazının geçerliliğini kaybetmiş olmasını isterdim.
Girişinizdekinin aksine, düşünen ve tartışan bir toplumuz aslında. Ancak bunların çoğunu, insan okumadan yaptığı için, sonuçlar olmasını istediğimizden çok farklı çıkıyor.
Okumak deyince aklıma Atatürk’ün o kadar işinin arasında nasıl onca kitabı okuyabildiği geliyor. Belki de okuduğu için bunca işi başarabildi…
Gerçekten bu yazı çok şeyler anlatıyor.Fazla söze gerek yok.Türkiye’yi yöneten bazı yobaz kişilikler değişmedikçe bu ülke daha fazla kötüye gider.Tebrikler…Devamını bekliyoruz…
infostation.blogcu.com BLUEMASTER |
Teşekkürler yorumunuz için. Malesef bazı şeyleri değiştirmedikçe, bu yazı 100 sene sonra da güncel kalacak. Oktay Akbal üstadın bir yazısı 40 küsür yıl güncel kalmasının yanında benim yazım daha filiz halinde.
Ayhan Bey
gerçekten bu yazınızı 20 sene evvel yazmanıza rağmen bu günleri görerek düşüncelerinizi aktarmarinız sizin ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğunuzu gösteriyor. bir sonra ki yazınızın konusunu merakla bekliyorum. başarılarınızın devamını diliyorum.