Piknik Paradoksu
Herkesin içinde olduğu, yaşadığı, şikâyet edip serzenişte bulunduğu ama farkında olamadığı için adını bile koyamadığı bir döngüden hatta bu döngünün kısırından bahsedeceğim. Şimdiden uyarayım. “Piknik paradoksu nedir?” diye Google’da boşu boşuna arama yapmayın! Yaparsanız da yine bu sayfaya dönersiniz. Zira böyle bir paradokstan ilk defa bahsedeceğim.
Piknik paradoksu’nun tanısı
Bir şey yapmak istersiniz ve yaparsınız da. Ya da bir şey yapmamak istersiniz, yapmazsınız da. Ancak yaptığınız halde yapmamış ya da yapmadığınız halde yapmış gibiyseniz…
Bu cümle şimdilik aklımızın bir köşesinde kalsın diyerek devam edelim.
Hafta içi işten, güçten yoruldunuz ve bir pazar gününüz var. Hava da güzel. Ailecek bir piknik yapalım diyorsunuz. Öyle ya temiz hava alacak belki kahvaltı belki mangal yapacak, közde kahvenizi içip gazeteniz okuyacak, ormanın ya da deniz kenarının keyfini çıkaracaksınız. Harika bir fikir değil mi? Konunun kolay anlaşılması açısından mekân olarak herhangi bir piknik alanını seçtim. Siz isterseniz bu yerleri çoğaltabilirsiniz. Zaten bu gibi yerlerin pek te birbirinden farklı olmadığının farkına varacaksınız.
Haydi, fazla geç olmadan çıkalım yola.
Pikniğe yolculuk
- Öncelikle bir piknik kontrol listenizin olması lazım. Bu liste yoksa çileniz daha evden çıkmadan başlamış demektir. Ormanlık yerde hele ki etrafınızda kimseler yokken tuz ve şekeri ya da ızgarayı unuttuğunuzu düşünün. O piknik daha başlamadan bitmiştir.
- Pazar günü piknik yapmanın sadece sizin aklınıza geldiğinizi zannediyorsanız yanıldınız. Özellikle İstanbul’da sizinle aynı gün pikniğe çıkacak binlerce değil on binlerce rakibiniz olduğunu unutmayın.
- Kolaylık olsun diye piknik alanına yakın yerlerden alışveriş yapmayı düşünüyorsanız yine hata yaptınız demektir. Fiyatların pahalı olmasını geçtim, kıtlıktan çıkmışçasına ve sanki 1 ay kalacaklarmış gibi alışveriş yapan insanlardan size sıra gelirse ne âlâ.
- Nihayet piknik alanına vardınız. Girişte bir sürü araç kuyruğundan sonra parasını verdiğiniz halde konaklayacağınız bir masa bulamayacağınız gibi arabanızı park etmeye ve örtü sermeye bile yer bulamayabilirsiniz.
- Eğer piknik alanında bilmem ne köyü dayanışma derneği yazılı otobüsler varsa hepten yandınız. Piknikten vazgeçseniz bile o alandan çıkamazsanız. Ya hemşeri ayağına yatıp arada kaynayacaksınız ya da çare yok mecburen onları bekleyip hep birlikte evinize döneceksiniz.
- Diyelim ki o gün şans sizden yana ve bir masa buldunuz. Ama masanız birazdan kaybolacak göz gözü görmeyecektir. Neden mi? Etrafınızdaki bütün mangallardan çıkan duman sizin masayı saracaktır.
- Mangal yakmayı bilmiyor ve “Amaaan ateş yakmakta ne var ki?” diye düşünüyorsanız bilmenizi isterim ki bırakın benzini, patlayıcı madde dahi kullansanız o ateşi yakamazsınız. Yaksanız da mangallık köz haline getiremezsiniz. 1 liralık plastik yelleyicinin sizi kurtaracağını zannediyorsanız yanıldınız demektir.
- Mangal faslında sonra dinlenip kuş, böcek sesi dinleyeyim derken o sessizlik birden bozulacak ve yan taraftaki arabalardan gümbür gümbür müzik sesleri gelecektir. “Kapatırlar az sonra” diye düşünüyorsanız yine yanıldınız. “Oturmaya mı geldik ayol! Daha horon tepip halay çekeceğiz.”
- “Akşam olmadan yola çıkarım, trafiğe kalmadan erkenden eve dönerim, duşumu alır erkenden yatar, sabah ta işime giderim.” diye düşündünüz ya, bravo! Bunu akıl eden tek siz misiniz acaba? Herkes aynı şeyi düşünüyor ve yaptı da.
- Korna sesleri ve kavga, didişmelerle saatlerce sürecek olan trafikte ilerleyemiyor iken sağa sola baktığınızda yalnız olmadığınızı “Keşke daha geç çıksaydım da bu trafiğe kalmasaydım.” diye dövünen sizin gibi kader mahkûmlarını pardon piknik mağdurlarını göreceksiniz.
- Nihayetinde evin kapısına ulaştınız. Bitti mi? Hayır, daha eve eşya taşıma faslı var. Kap kaçaklar yıkanacak ya da makineye dizilecek. Yağ, duman ve is kokan üst-baş yıkanacak banyo yapılacak ve azıcık oturayım derken bir de bakmışsınız ki saat gece 12 olmuş!
- Huzurlu, mutlu, dinlenmiş, rahatlamış ve gevşemiş bir şekilde yatağa yatabilmişseniz ya bu pikniğe hiç gitmediniz ya da siz bu dünyadan değilsiniz.
…
Piknik olayının sadece çok kısa bölümünü anlattım. Daha fazlasını pikniğe gidenler çok iyi bilir.
Dinlenmek için pikniğe gidersiniz ama daha çok sinirlenip yorulursunuz. “Bir daha pikniğe gitmem” dersiniz ama hafta içi o kurt içinizde divilder, kıpraşır tekrardan pikniğe gitmek istersiniz. Bu böylece devam eder gider.
Şimdiden ne diyeceğinizi biliyorum, haklısınız da: “Canım ne gerek var bu kadar meşgaleye, parayla değil mi, giderim hazır kahvaltı mangal veren bir yere, bu sıkıntıyı çekmem yahu!”
Ama kazın ayağı öyle değil. Önceden inceleme ve hazırlık yapmadıysanız ve sadece bir ilan ya da internetten kısa bir yorum ile yola çıktıysanız; inanın bu tür yerlerin sıkıntısı yaban hayatından daha zor olacaktır. Onu da konu dağılmasın ve uzamasın diye başka bir yazıda anlatacağım.
Binlerce ailenin yaşamış olduğu bu dram ve trajediyi örnekledikten sonra dönelim konumuza.
Bunun gibi sadece piknik konusunda değil hayatınızın çoğu yerinde de bu kısır döngülerle karşılaşıyorsunuz.
İşe gitmek istemiyorsunuz ama gidiyorsunuz.
İşe yetişmek istiyorsunuz ama geç kalıyorsunuz.
İnsanları mutlu etmek istiyorsunuz, olmuyorlar.
Kızdırmak istemiyorsunuz ama kızıyorlar.
Para kazanıyorsunuz ama para kazanmamış gibisiniz.
Fazla kazandıkça borcunuz daha da artıyor.
Çalıştıkça satın alıyor, satın aldıkça daha çok çalışıyorsunuz.
Arabanızın, telefonunuz sürekli son model de ama hep geride kaldığınızı düşünüyorsunuz.
Uykunuzdan dahi çalıyorsunuz ama hiç bir şeye yetişemiyorsunuz.
….
Sonu yoktur bu yazacaklarımın; siz isteseniz de istemeseniz de yumurta tavuktan çıkmaya, tavuk ta yumurtadan çıkmaya devam ediyor.
Başta ne demiştik? Aklımızın köşesinde kalanı açalım isterseniz.
Bir şey yapmak istersiniz ve yaparsınız da; …yaşasın pikniğe gidiyoruz!
Ya da bir şey yapmamak istersiniz, yapmazsınız da; …dişlerimi sıktım ama hiç mi hiç sinirlenmedim!
Ancak yaptığınız halde yapmamış; …yahu ben dinlenmedim mi, neden yorgunum?
Ya da yapmadığınız halde yapmış gibiyseniz; …savaşa gitmiş gibiyim.
Bu paradoks tam size göre.
“Bu paradokstan nasıl çıkarım?” diye bir soru geldiyse aklınıza, üzülerek söylüyorum bundan kurtulamazsınız! Aklımızı çemberin içinde tuttuğumuz sürece tavuk ve yumurtadan ne farkımız olacak ki? Sırayla dön babam dön. Bi tavuk bi yumurta bi tavuk bi yumurta bi tavu…..
Konuyla ilgili şu yazıları da okumak isteyebilirsiniz.