TBMM’de Düello Yasası
Bir önceki yazımızda Kozan milletvekili Ali Saip (Ursavaş) Bey’in Giresun milletvekili Hakkı Tarık (Us) Bey’den yediği tokat üzerine meclise bir yasa tasarısı önerdiğinden bahsetmiştim. 1924 yılında Ali Saip Bey bir zamanlar Avrupa’da moda olan düelloyu meclise taşımış ve bu konuda onay beklemiştir. İlginç bir tesadüftür ki; Ali Saip Bey’in dövdüğü gazeteci Necati Çiller eski başbakanlardan Tansu Çiller’in babasıdır. Hakkı Tarık Bey de bir zamanlar çalıştığı gazetenin muhabirinin dövülmesine karşılık olarak da Ali Saip Bey’i tokatlamıştır.
Düello yasasına kadar gidecek olan bu olayın asıl sebebi milletvekilleri maaşlarının artması ve Ali Saip Bey gibi zamlı maaş isteyen vekilleri basının eleştirmesidir. Zira Vakit Gazetesi’nde bu vekiller eleştirilirken Ali Saip Bey’in bir resmi de yayınlanmıştır. TBMM tarihinde düellonun yasallaşması için verilen ikinci önergedir.
İlk düello yasa önerisini Cumhuriyet’in ilanından önce 1921 yılında Bursa milletvekili Emin (Erkul)Bey vermişti. Kadınların muayene edilememesi nedeniyle birçok hastalığın ortaya çıkarılamayıp yayılması konusunda yaptığı konuşma nedeniyle bazı milletvekilleri tarafından tartaklanmıştı. Ancak yasa önerisi kabul edilmedi.
Kozan mebusu Ali Saip Bey de gazete ve benzeri yayın organlarınca kişilerin şeref ve haysiyetine dokunan yazılar yazanlar karşısında düello hakkının verilmesi konulu yasa önerisini meclise sunmuştu. Ancak Ali Saip Bey’in bu yasa önerisi kabul edilmemiştir.
İlkönce düellonun kısa bir tarifini yaparak konuyu açalım.
Düello 1100’lü yıllarda başlayan ve belli kurallar içerinde, bir hakem gözetimi ile iki kişinin onurlarını korumak adına birbirleriyle yaptıkları ölümcül dövüştür. Düello denilince akla Rusya ve İngiltere gelir. Zira 1900’lü yıllara kadar yasaklanmamıştır. En bilinen düello şekli, iki kişinin elinde bir tabanca ile sırt sırta verip 20 adım birbirlerinden uzaklaşması ve hakem komutu ile birdenbire dönüp birbirlerine ateş etmeleridir. Ünlü Rus şair Mihail Yuryeviç Lermontov ve Rus yazar Aleksandr Sergeyeviç Puşkin düello sonucu ölen ünlülerdendir.
Ali Saip Bey’in meclise sunduğu düello yasası ile ilgili günümüz diline çevirdiğim TBMM tutanakları şöyledir.
TBMM 2. Dönem 91. Birleşim Tutanakları- 28 Ocak 1924
Evrak-ı Varide
…
Ali Saip Bey (Kozan): Efendim, müsaade eder misiniz?Reis: Buyurunuz efendim.
Ali Saip Bey (Kozan): Muhterem efendiler. Kanun teklifime neden gerek gördüğümü daha önce kısaca belirtmiş ve izah
etmiştim. Bu nedenle fazla konuşarak başınızı ağrıtmak istemem. Efendiler, müsaadenizle bu kürsüden teklifime birkaç şey daha ilave etmek isterim. Efendiler, hürriyet ve matbuat(basılı her şey anlamında)özgürlüğüne taraftar olmayana hiçbir arkadaşımız yoktur. Bu gerçeği burada defalarca belirtmiş bulunuyoruz. Fakat efendiler, insafınıza sığınıyorum. Hürriyet ve basın özgürlüğü bu mudur? Basın hürriyeti her eli kalem tutan çocuğun istediği gibi yazı yazarak şahsiyetin kutsallığı, meclisin şeref ve onuru ile oynaması mıdır? (Zamanın gazeteleri özellikle Vatan, Vakit ve İkdam’dan bahsetmektedir.)
Naim Hazım Efendi(Konya): Dini konuları da ilave ediniz. Ona karşı da saldırılar ol
uyor.
Ali Saip Bey: Rica ederim efendiler, bu mecliste şerefli, şerefsiz bahsi geçti mi? Efendiler, tekrar ediyorum. Basın özgürlüğü bu mudur? Bunu nereden çıkarıyorlar. Bunu kim söylüyor ve nasıl yazıyorlar? Efendiler, altı aydan beri muhterem meclisiniz; eğer bu süreyi kıyaslayacak olursak Meşrutiyet’in ilanından bugüne kadar gelen meclislerden fazlasıyla görevini yapmış bir meclistir. Efendiler, İstanbul İstiklâl Mahkemesi gittiği zaman, İstanbul’daki gazetelerin baş muhabirleri İstiklâl Mahkemesine çekildiği vakit göstermiş olduğumuz kıskançlık ve burada günlerce gece yarılarına kadar devam eden görüşmelerimizde basına olan alakamızı göstermiştik. Neden o zaman gazeteler Büyük Millet Meclisinden bahsetmemişlerdi. Efendiler, altı aydan beri Meclisin şeref ve haysiyetiyle oynayan ve aldıkları yalan haberlerle resimlerimizi teşhir eden İstanbul gazetelerine soruyorum. Geçen sene Afyonkarahisar vekili İsmail Şükrü Efendi basına «Rezildir» dediği zaman bu aciz arkadaşınız basına sürülmek istenilen bu çirkin sözlerine karşı çıkmış ve basını şerefle müdafaa etmiştim. O zaman neden gerek İkdam, gerek Vakit, Vatan gazeteleri bundan bahsetmediler?
Esat Efendi (Menteşe): Ya Urfa’daki Fransızlara karşı yaptıklarınız… O büyük hizmetleriniz…(Muğla’nın ilçesi olan Menteşe o zamanlar il idi.)
Ali Saip Bey: O vatani borcumuzdur. O gitti tarihe karıştı.
Esat Efendi (Menteşe): Fakat bugün düello meselesinden düşüyorsun, onu aklına al da ona göre söyle. Düello ne demek! Böyle şey olur mu?
Ali Saip Bey: Efendiler. Yarının ne olacağını bilemediğimiz bir zamanda, memleketin kara günlerinde düşmana karşı memleketi savunmak için cepheler yaptığımız ve millî gücümüzü bütün dünya gösterdiğimiz zamanlarda ismimizden bahsetmeyen gazeteler, casus olarak Ankara’ya göndermiş oldukları akşamdan sabaha kadar top oynayan çocukların yazdığı yalan yanlış haberlerle resimlerimizi ve isimlerimizi manşete taşıyorlar. Şeref ve haysiyetle oynuyorlar. İşte efendiler, yüce kürsüden milletime hitap ediyorum. Ey Kahraman Türk Milleti senin vicdanına, insafına başvuruyorum. Hürriyet ve basın özgürlüğü bu mudur? Sen hakem ol ey Türk Milleti.
Süleyman Sırrı Bey (Bozok): Hürriyete hürriyetle karşılık verilir. (Bozok o zaman il idi.)
Ali Saip Bey: Efendiler, kamuoyu diyorlar, hangi kamuoyu? Burada Meclis bir karar veriyor ve o karar akşam olmadan İstanbul gazetelerine dosdoğru geçiyor. Bundan başka gerçek olmayan daha birçok şeyler. Kamuoyu budur denilerek yayılıyor. Acaba Anadolu halkı gazete merkezlerine birer telefon bağışlamışlar da bizim fikrimiz budur diye söylüyorlar ve onlardan almış oldukları şeyleri mi huzurumuza getiriyorlar? Hayır, efendiler, kamuoyu diye söyledikleri o üç beş çocuğun yazmış olduğu şeylerdir. Efendiler, dikkatinizi bir şeye çekmek isterim. Evvelki gün İstanbul gazetelerinin birisinde manşet olarak çıkmış “Kabahat kimde?” başlıklı makalede (Efendiler, bu da bir kasıttır) deniliyordu ki gizli toplantıları muhabirlere söyleyen mebuslardır. Hayır, efendiler, hâşâ ben buna katiyen inanmam ve kabul etmem, içimizde namusuna söylenen kötü sözleri muhabirlere söyleyecek namussuz ve şerefsiz insan yoktur. Efendiler, eğer istemeyerek ağzından kaçırmış bir arkadaşımız bulunsaydı her halde benim bu sözlerime karşı, çıkar, istemeden bunu ben söyledim derdi. Çünkü o söyleyen adam yarın muhabirlere karşı ne yüzle bakacaktır. Çünkü o söyleyen kişi namussuzluğu, haysiyetsizliği kabul etmiş olacaktır. Efendiler, ne zamana kadar bu durum devam edecek? Bu milletin, bu memleketin ve namusuyla, şerefiyle ne zamana kadar oynanacak? Bunun sonu çıkmaz, bunun sonu anarşidir, devrimdir. Bunun için, kişilerin namusu ve şerefiyle oynayanlara karşı yapılacak en faydalı şey düellodur efendiler. Aksi takdirde, Yüce heyetimiz bunu uygun görmezse buna başka bir şekil düşünelim. Bu durum bu şekilde devam edemez, bunun ilerisi yoktur. Şeref ile oynandı mı, bugün tokattır, yarın silahtır. (Alkışlar yükselir)
Kılıç Ali Bey (Gaziantep):Şereflilere silah verilmelidir (Bravo sesleri)
Ali Saip Bey: Bundan dolayı ya bu teklifimi kabul ediniz ya da bu şekilde saldırı yapan kişiler düelloya mecbur olmalı ya da “Hata ettim, namussuzluk ettim, sözümü geri aldım.” demelidir. Eğer böyle olmazsa şerefli, şerefsiz ve namuslu, namussuz adamlar ayırt edilemez. Efendiler rica ediyorum, insafınıza, vicdanınıza sığınıyorum. Benim bu teklifimi acil olarak kabul edin, tartışalım. Benim teklifim kabul edilirse ne âlâ, edilmediği takdirde yüce heyetimiz buna uygun bir şekil düşünsün. Çünkü şerefle oynanınca bugün tokattır, yarın silâhtır efendiler. İnsafınıza sığınıyorum, vicdanınıza bırakıyorum. (Alkışlar)
Reis: Kozan Mebusu Ali Saip Beyin yasa önerisini usul bakımından uygun olup olmadığı ile ilgili olarak komisyona havale ediyoruz. Komisyon bunu uygun görürse yasalaşması için görüşmelere başlarız efendim.
Kaynaklar:
1- TBMM II. Dönem Arşivi
2- T.C. Tarihi- M. Goloğlu
3- Nutuk- M.Kemal Atatürk
4- Yakın Tarihte Gördüklerim- A. Emin Yalman