Türk Kadınları Kuru Fasulye Pişirmesini Bilmiyor!
Reis Gıda’nın AC Nielsen’e yaptırdığı, Pirinç ve Bakliyat Marka Bilinirlik Tüketici Omnibus’unda sektöre ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı:
“Kadınların yüzde 47’si kuru fasulye, yüzde 45,1’i bulgur, yüzde 45,9’u nohut, yüzde 46’sı kırmızı mercimek, yüzde 55’i yeşil mercimek, yüzde 60,3’ü barbunya, yüzde 80,3’ü börülce pişirmeyi bilmiyor.” Haber kaynağı 6 Ağustos 2009 tarihli Milliyet gazetesi.
Ne acı bir sonuç! Milli yiyeceğimiz olan kuru fasulyeyi kadınların neredeyse yarısı bilmiyor. Diğer sonuçlar daha da kötü bir tablo çiziyor! Barbunya, mercimek ve börülceyi bilenlerin sayısı daha da az. Bütün bunlar bizim geleneksel yemeklerimizdir. Bu yemeklere şimdi Yunanistan ve diğer Akdeniz ülkeleri sahip çıkıyor. Hatta, baklavanın, lokumun, kuru fasülyenin, rakının ve köftenin kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Biz ise, sahip olduğumuz ve tamemen bizim kültürümüze ait yemekleri unutuyoruz.
Kısaca bu durum, geleneksel yemek kültürümüzün nereye gittiğinin apaçık göstergesi. Peki, neden kadınlarımız bir zamanlar sofralarımızdan eksik olmayan bu yemekleri unuttular?
Gelişen teknoloji, hızlı yaşam ve küreselleşme, “tüketim toplumu pastasını” ortaya çıkardı. Bu pastadan kar sağlamak adına doğal ürünlerin neredeyse 88 çeşidini çıkardılar. Etin; hamburgerini, snitzelini, soslusunu, paslısını. Ekmek arası peynir-domatesin; jambonlusunu, sosislisini, salamlısını, peştamallısını. Mısırın; haşlamasını, gevreğini, patlağını, sütlüsünü, ballısını, dallısını. Evde yapılan çorba ve yemeklerin; pratiğini, konservesini, dondurulmuşunu, kurutulmuşunu, konsantresini, “3 dk. ısıt ve ye” şeklindesini. Kısacası çoğu doğal ürünlerin taze ve mevsiminde tüketilmesi alışkanlığından vazgeçilmiş ve bu ürünler işlenerek market raflarında yerini almıştır.
Fast-food tarzı beslenme, hazır gıdalar, bilgisayar ya da TV başında oyalanmalar evlerde mutfak diye bir yer olduğunu unutturdu. Ev: yatak odası ve banyodan ibaret bir yaşam alanı haline geldi. Ev oturmaları, misafirlik ve misafirlere evde yemekler hazırlama, ağırlama, konuk etme gibi gelenekler tükenmek üzere olduğu gibi artık görüşmeler kafe, restoran, bar gibi hazır yiyecek ve içeçeklerin satıldığı yerlerde yapılıyor. Buluşma deyince akla sonu “bucks” gibi kelimelerle biten yerler geliyor.
Zaten tüketim ekonomisinin de amacı geleneksel paylaşımları, komşuluğu, değerleri, kültürleri, alışkanlıkları ortadan kaldırıp hazır gıda ve ürünlerini “pratik yaşam” adı altında insanlara pazarlayarak para kazanmaktır. “Vakit yok, zamanım az, trafik var, uğraşamam” gibi bahaneler üreterek bu tür ürünlerin peşinden gitmek: hem sağlımızla oynamak hem de bizi biz yapan ortak kültürlerimizden, geleneklerimizden uzaklaşmak demektir.
Lütfen bu değerlerimize sahip çıkalım. En azından bir hobi olarak klasik yemeklerimizi öğrenelim. Bu konuda yöresel yemekleri tanıtan Türkçe blog dışında İngilizce yemek blogu açmıştım. İnanır mısınız, bizim yapmasını unuttuğumuz tariflere yabancılardan o kadar çok ilgi var ki; Çoğu insanın bilmediği kiraz tuzlusu kavurması ve sebzeli ezogelin tarifini çok beğendiler. Biz hala hamburger, sosis peşindeyiz!
Hanımlar! Kendinize gelin!
Not: Kuru fasulye, yeşil mercimek, barbunya ve börülce pişirmesini bilmeyenler için basit ve pratik tarifler